Kadim kent, ürkütücü bir boş alana dönmüş durumda. Yaklaşık 300 bin konteynerin bulunduğu kentte en az 5 bin çadır olduğu tahmin ediliyor. Hem çadırlar hem konteynerlerin ısı ve su yalıtımı kötü. Her yağmur yeni bir afet demek.
Hasta-usta iç içe
Sağlık sistemi çağın gerisinde. Bir hasta yakını, şehirde “sağlam” kabul edilen hastanede yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “Annem yoğun bakımdaydı, bir yandan hastalar ameliyathaneye alınırken öte yandan tadilat devam ediyor, tiner kokusu eşliğinde inşaat ustaları etrafta hiçbir önlem olmadan geziyordu. Özel odaya çıkarıldığında lavaboda su akmıyordu.”
Salgın hastalıklar
Annesinin önce taburcu edildiğini söyleyen hasta yakını enfeksiyon kaptığının ortaya çıkmasıyla yeniden hastaneye kaldırıldığını da ekliyor. Hasarlı okullar ve aile sağlık merkezleri ile ilgili somut bir gelişme yok. Uyuz başta olmak üzere salgın kol geziyor. Çadırlar yoğunlukla Antakya, Defne, Samandağ ve Kırıkhan’da. Bu dört ilçe ile birlikte Hatay’da depremden en çok etkilenen İskenderun ise her yağmurda sular altında kalıyor ki bu bir mecaz değil. Her geçen gün adeta dibe çekiliyor ilçe, sıvılaşan zemininde. Gördüklerimiz ve Hatay Depremzede Derneği’nin son durum raporu acı bir biçimde örtüşüyor. Mevcut sorunların çözülmesini bırakın her geçen gün yeni sorunlar ekleniyor yurttaşların sırtına.
Kış nasıl geçecek?
Bir depremzedenin “Acaba bugün hangi afete uyanacağız” sözü içi boş bir tepki değil. Çok açık biçimde görülüyor ki, özel afet bölgesi ilan edilmedikçe Hatay için yapılanlar, devasa bir yangına bir kova su dökmekten farksız. Yalnızca yağmur değil sorun, soğuk hava nedeniyle çocukların büyük kısmı sürekli hasta. Depremin en başından beri bölgenin sağlık sorunlarından haberdar olmamızı sağlayan TTB Hatay İl Koordinatörü Dr. Ali Kanatlı, 9. ay için “Hatay’da tarih hâlâ 6 Şubat” demişti. 10. ay oldu, değişen bir şey yok. Bu yanıt kadar yakıcı soru, kimle konuşsanız sizi buluyor: “Biz bu şartlarda kışı nasıl atlatacağız?”